Hem ihtiyatla hareket etsinler, telâş etmesinler. Hem herkese bu meseleden bahis açmasınlar. Çünki safdil kardeşlerimiz, ihtiyata daha alışmıyan veni kardeşlerimizin sözlerinden mana çıkaran casuslar bulunur. Habbeyi kubbe yapar, ihbar edebilir.
şimdi vaziyetimiz şaka kaldırmıyor. Bununla beraber hiç endişe etmeyiniz, biz inayet-i ilâhiyye altındayız.. ve bütün meşakkatlere karşı kemal-i sabır ile, belki şükür ile mukabeleye azmetmişiz. Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve sevabı netice verdiğinden şükretmeye mükellefiz.
Said-i Nursi”(30)
Daha sonra bu zulümlü muameleyi Üstâd Hazretleri ağır Ceza reisine de bildirdi. Herhalde çok utanç verici, çok fahiş bir kanunsuzluk olduğu için, Reis müdahalede bulunmuş ve bir zaman sonra, -amma ne kadar sonra bilemiyoruz-Üstâd’ın pencerelerini açtırıvermişlerdir.
Evet, Üstâd’ın pencerelerini açtırmışlardı amma, müdde-i umumi Üstâd’ı gerek dışardan hiç bir ziyaretçi ile, gerekse hapisteki talebe ve hizmetkârlarıyla görüştürmemeye kesin emirler vermiş ve aynı zulümlü muameleye devam ediliyordu. Bu tamamen kanunsuz ve keyfi muamelenin de, Hazret-i Üstâd, mahkeme reisine bildirilmesini talebelerinden istemiş ve bu mevzuda şunları yazmıştır:
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Son iki parçayı, ya eski harf veya makine harfiyle beray-i malûmat gayr-ı resmi mahkeme reisine, münasip gördüğünüz bir ciddî adamla verdiğiniz vakit, ayrı bir pusula da ona yazınız ki; “Said size teşekkür eder der: Pencerelerimi açtılar... Hiç bir kardeşim ve hizmetçilerimin yanıma gelmesine müdde-i umumi müsaade vermiyor. Hem zatınızdan çok rica eder ki; mahkemede bulunan mu’cizatlı ve antika Kur’ân’ını ona veriniz ki: bu mübarek aylarda okusun. O harika Kur’ân’ından üç cüz’ü Diyanet riyasetine numûne için göndermişti, ta fotoğrafla tab’ına çalışsınlar. Hem onunla beraber Risale-i Nur’un mahkemedeki mecmualarından birisini sizden istiyor ki; bu tecrid-i mutlakta ve yalnızlıkta ve şiddetli sıkıntılarında mütalâasıyla, bir medar-ı teselli ve arkadaşı olsun.”(31)
Fakat mahkeme Reisi, Hazret-i Üstâd’ı Dar-ül Hikmet’ten tanıdığı ve çok iyi bildiği(32) halde, evhamından ve korkusundan buna müdahale edip
şimdi vaziyetimiz şaka kaldırmıyor. Bununla beraber hiç endişe etmeyiniz, biz inayet-i ilâhiyye altındayız.. ve bütün meşakkatlere karşı kemal-i sabır ile, belki şükür ile mukabeleye azmetmişiz. Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve sevabı netice verdiğinden şükretmeye mükellefiz.
Said-i Nursi”(30)
Daha sonra bu zulümlü muameleyi Üstâd Hazretleri ağır Ceza reisine de bildirdi. Herhalde çok utanç verici, çok fahiş bir kanunsuzluk olduğu için, Reis müdahalede bulunmuş ve bir zaman sonra, -amma ne kadar sonra bilemiyoruz-Üstâd’ın pencerelerini açtırıvermişlerdir.
Evet, Üstâd’ın pencerelerini açtırmışlardı amma, müdde-i umumi Üstâd’ı gerek dışardan hiç bir ziyaretçi ile, gerekse hapisteki talebe ve hizmetkârlarıyla görüştürmemeye kesin emirler vermiş ve aynı zulümlü muameleye devam ediliyordu. Bu tamamen kanunsuz ve keyfi muamelenin de, Hazret-i Üstâd, mahkeme reisine bildirilmesini talebelerinden istemiş ve bu mevzuda şunları yazmıştır:
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Son iki parçayı, ya eski harf veya makine harfiyle beray-i malûmat gayr-ı resmi mahkeme reisine, münasip gördüğünüz bir ciddî adamla verdiğiniz vakit, ayrı bir pusula da ona yazınız ki; “Said size teşekkür eder der: Pencerelerimi açtılar... Hiç bir kardeşim ve hizmetçilerimin yanıma gelmesine müdde-i umumi müsaade vermiyor. Hem zatınızdan çok rica eder ki; mahkemede bulunan mu’cizatlı ve antika Kur’ân’ını ona veriniz ki: bu mübarek aylarda okusun. O harika Kur’ân’ından üç cüz’ü Diyanet riyasetine numûne için göndermişti, ta fotoğrafla tab’ına çalışsınlar. Hem onunla beraber Risale-i Nur’un mahkemedeki mecmualarından birisini sizden istiyor ki; bu tecrid-i mutlakta ve yalnızlıkta ve şiddetli sıkıntılarında mütalâasıyla, bir medar-ı teselli ve arkadaşı olsun.”(31)
Fakat mahkeme Reisi, Hazret-i Üstâd’ı Dar-ül Hikmet’ten tanıdığı ve çok iyi bildiği(32) halde, evhamından ve korkusundan buna müdahale edip